Skip to main content

Metodoloji

Tarihsel Adalet İçin Bellek Müzesi içinde yer alan her türlü doküman ve anlatımlar Türkiye Araştırmaları Enstitüsü tarafından Türkiye’de 12 Eylül 1980 darbesi sonrası yaşanan ağır insan hakları ihlallerini belgelemek suretiyle bu ihlallerin yapısını ortaya koymak, farklı kaynaklarda ihlallerle ilgili şüpheli, sanık, sorumlu olarak belirtilen kişiler ile dönemin askeri, idari ve politik sorumlularının isimlerini unutmamak ve ihlaller sonucu yaşamını yitiren kişilerin hikayelerini kayıt altına almak amacıyla oluşturuldu. Burada, ismini tek tek saymayacağımız tüm kişi, kurum ve oluşumların bu alanda yaptıkları değerli çalışmaları ve mücadelelerinden de yararlanarak dijital ortamda herkesin kolay erişimini sağlamak adına mütevazi bir dijital belgeleme çalışması yapmaya gayret ettik. Elimizden geldiğince tüm kaynaklara ulaşmaya çalıştık, eşit ve kapsayıcı davranmaya büyük özen gösterdik.Umarız darbenin sınırlı bir tarih aralığında yapılıp bitmediğini, bu sürecin politik olarak aşama aşama ve farklı hamle ve pratiklerle bugünümüzü ve geleceğimizi nasıl şekillendirip değiştirdiğini ortaya koyabilen, geçmişin, bugünün ve de geleceğin değerlendirmesinin hep birlikte yapılabilmesine ve yüzleşmeye katkı sağlayabilen bir çalışma olur.

METODOLOJİ

Türkiye Araştırmaları Enstitüsü olarak bu Müze’nin tüm içeriğinde yer alan belge, bilgi, fotoğraf, yazılı ve sözlü anlatımların, yazılı ve görsel her türlü dokümanın düzenlenmesi ve sitede yer verilmesinde bazı kavram, düşünce ve kriterler üzerinden hareket edilmiştir. Buna göre;

1. TANIM
Müze’nin oluşturulmasında 12 Eylül 1980 Darbesi döneminde devlet tarafından neredeyse “olağan yaşam pratiği” haline getirilen “Ağır İnsan Hakları İhlallerinden” yola çıkılmış ve bu ihlallerden şimdilik beş ihlal türü üzerinden tüm koleksiyonların içeriği belirlenmiştir.

Bu İhlal türleri İşkence, Zorla Kaybetme, Hukuk dışı/keyfi İnfaz, İdam, Cinsel Saldırı suçlarıdır. Burada “tanım” başlığında, İnsan hakları kavramından başlamak üzere beş ihlal türünün çalışmamızda esas aldığımız tanım ve yaklaşımlarına yer verilecektir.

İnsan haklarının kavramının en güçlü görünümleri 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile 04 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakla ı Sözleşmesinde yer alır. Türkiye tarafından 1954’te onaylanmış olan ve iç mevzuatımızın bir parçasını oluşturan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, temel hak ve özgürlükleri: yaşama hakkı, işkence, insanlık dışı veya küçültücü muamele yasağı, kölelik ve zorla çalıştırma yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, suç ve cezaların kanuniliği, özel hayat, aile hayatı ve haberleşmenin gizliliği, düşünce, din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü, toplantı, dernek ve sendika kurma özgürlüğü, evlenme ve aile kurma hakkı, şikayet hakkı, ayrım yapma yasağı olarak belirlemiştir. Sonrasında düzenlenen protokollerle bu haklara: mülkiyet hakkı, eğitim ve öğrenim hakkı, seçim hakkı, yerleşme ve seyahat özgürlüğü gibi yeni haklar eklenmiştir.

Belirtilen temel hak ve özgürlüklerden yaşama hakkı, işkence, insanlık dışı veya küçültücü muamele yasağı, kölelik ve zorla çalıştırma yasağı gibi kategorilerde düzenlenen bazılarına siyasi şiddetin bir tezahürü olarak politik, kurumsal ve ideolojik sebeplerle ve yaygın bir şekilde müdahale edilmesi ile ağır insan hakları ihlallerini ortaya çıkmış olur ve elbette ağır insan hakları ihlalleri her zaman spesifik bir politik, kurumsal ve ideolojik bağlam içerisinde meydana getirilir. Silahlı çatışma dönemlerinde olduğu gibi askeri darbe, siyasi karışıklık veya muhaliflerin bastırılmaya çalışıldığı diğer dönemlerde de devletlerin iktidarlarını koruma ve sürdürmenin bir yöntemi olarak başvurduğu söz konusu ihlaller, bu politik anlam ve amaca hizmet eder. Uluslararası insan hakları hukukuna ait olan “ağır insan hakları ihlalleri” terimi, herhangi bir sözleşmede açıkça tanımlanmış veya hangi ihlallerin bu kapsamda değerlendirileceği sınırlı bir biçimde sayılmış değildir. Bu kavram Uluslararası Ceza Hukuku ve İnsan Hakları Hukukunun bir kavramı olarak gelişmeye ve değişmeye devam etmektedir.

1.1. İŞKENCE
09.12.1975 tarihli Birleşmiş Milletler İşkence ve Diğer Zalimane, Gayriinsani ya da Aşağılayıcı Muamele ya da Cezaya Maruz Bırakılmaya Karşı Tüm Kişilerin Korunması Bildirisi’ne göre işkence; bir kişi üzerinde kasıtlı biçimde uygulanan ve o kişiden ya da üçüncü bir kişiden bilgi edinmek yahut itiraf elde etmek; o kişinin gerçekleştirdiği yahut gerçekleştirdiğinden kuşku duyulan eylemden ötürü onu cezalandırmak; ya da o kişiyi ya da başka kişileri korkutmak için bir kamu görevlisi tarafından bizzat yahut teşviki suretiyle yapılan ve gerek fiziksel gerekse manevi ağır acı ve ıstırap veren herhangi bir eylem olarak tanımlanmıştır.

Bu tanımdan yola çıkarak bu Müze’de ihlal türü olarak belirtilen “işkence” kapsamına, biçim ve yöntem olarak fiziksel ve manevi olarak acı ve ıstırap verici eylem, insan onuruna saldırı teşkil eden her türlü eylemin yanı sıra siyasi/politik saiklerle ya da ayrımcılık sebebiyle cezalandırmak saikiyle yapılan gerçeğe aykırı tıbbi rapor ve mütalaa verme, tıbben tedavi etmeme gibi yöntemler de ihlal türlerinden “işkence” başlığında tanımlanmıştır.

Yine ihlal suçundan sorumlu olanlar olarak; bu suçu asli fail sıfatı ile bizzat işleyenlerin yanı sıra feri fail sıfatıyla her türlü yardım, kolaylaştırma, gerçeği değiştirmeye yönelik her türlü gerçeğe aykırı belge düzenleme (gerçeği çarpıtmaya yönelik raporlar düzenleyen, uygun tedavileri yapmayan doktorlar da dahil) Emniyet ve Jandarma görevlileri dışında da devletin diğer kurumlarında görevli diğer tüm kamu görevlileri gerçeğe aykırı rapor düzenleyen doktorlar ve diğer kişiler de belirtilmiştir.

Yine Müze içeriğinde dönemin politik ve askeri sorumluları da ihlallerden “sorumlu” olanlar olarak belirtilmiş ve kullanılmıştır.

1.2. ZORLA KAYBETME
Zorla kaybetme suçunun tanımında Birleşmiş Milletler Herkesin Zorla Kaybetmelere Karşı Korunması Hakkında Uluslararası Sözleşme esas alınmıştır. Sözleşme zorla kaybetme suçunu “… devlet görevlilerinin ya da devletin yetkilendirmesi, desteği veya göz yummasıyla hareket eden kişilerin ya da kişi gruplarının gözaltına alma, tutuklama, kaçırma ya da diğer herhangi bir biçimde özgürlükten yoksun bırakması ve bu durumdaki bir kimseyi, özgürlükten yoksun bırakmayı kabul etmenin reddedilmesi veya kaybedilen kişinin akıbetinin ya da nerede olduğunun gizlenmesiyle, hukukun koruması dışına çıkarması.” olarak tanımlıyor. Bu tanım zorla kaybetmeyi bizim de kabul ettiğimiz üzere bir devlet suçu olarak ele almaktadır.

1.3.İDAM
Telafisi olmayan, insan onuruna aykırı bir ceza biçimi olan idam cezası, insan hakları hukuku alanında yaşam hakkının ihlali olarak tanımlanarak belirlenmiştir. Ancak Uluslararası insan hakları hukuku alanında verilen mücadeleler sonucu ölüm cezası oldukça yakın zamanda çıkarılan sözleşme ve protokollerle “yaşam hakkının ihlali” bağlamında kaldırılması sağlanabilmiştir.
İlk olarak 23.03.1976 tarihinde yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 6. Maddesinde yaşam hakkı bağlamında ölüm cezası yasaklanmış ve ölüm cezasına istisna koşulların mevcudiyeti durumunda başvurulabileceği belirtilmiştir. Sözleşmenin 6. Maddesi;

Türkiye ise MSHS’yi 15/08/2000 tarihinde imzalamıştır. Söz konusu belge, Türkiye bakımından 23/12/2003 tarihinden itibaren hüküm doğurmaya başlamıştır.

MSHS’ne imza koymuş bulunan devletlerin imzasına açılan Ek Seçimlik 2 No’lu Protokol ise 11.07.1991 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ek Seçimlik 2 No’lu Protokol, “barış zamanı-savaş zamanı” ayırımını öngörerek ölüm cezasını “barış zamanı” bakımından kaldıran bir belgedir.

Türkiye bu protokole 06/04/2004 tarihinde imza koymuştur. Daha sonra da onaylamak üzere “Ölüm Cezasının Kaldırılmasını Amaçlayan, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmeye Ek İkinci İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun”u çıkarmıştır. Sonuç olarak da söz konusu protokol Türkiye bakımından 02/06/2006 tarihinden itibaren yürürlük kazanmıştır. Böylece ölüm cezası Türkiye açısından, ciddi nitelikli askeri suçlar haricinde savaş zamanı varlığını sürdürmekte iken barış zamanı açısından tamamen kaldırılmış bulunmaktadır.

Sonrasında ise 01.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 No’lu Ek Protokolü ile Barış Zamanı Ölüm Cezasının Kaldırılması düzenlenmiştir. Bu protokol barış zamanı ve savaş zamanı olarak ikili bir ayrım yapmıştır.

Türkiye 6 No’lu Protokolü 15.01.2003 tarihinde imzalamıştır ve onaylamak üzere 26.06.2003 Tarih ve 4913 Sayılı “İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Korumaya İlişkin 11 No’lu Protokol ile Değişik Avrupa Sözleşmesine Ek 6 No’lu Ölüm Cezasının Kaldırılmasına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun”u çıkarmıştır. Daha sonra Bakanlar Kurulunun 15.08.2003 tarih ve 2003/6069 sayılı kararı ile bu protokolün onaylanması kararlaştırılmış ve nihayet protokol Türkiye bakımından 01/12/2003 tarihinden itibaren yürürlük kazanmıştır.

Son olarak 01.07.2003 tarihinde 19 devlet tarafından onaylanarak yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 13 nolu Ek Protokolü ise savaş zamanı ve barış zamanı ayrımı yapmaksızın ölüm cezasını tümüyle ortadan kaldırmaktadır.

Türkiye 13 No’lu Protokolü onaylayıp yürürlük kazanmasından önce, Anayasa ve Türk Ceza Kanunu’nda ölüm cezasının kaldırılması ile ilgili gerekli değişiklikleri yapmıştır. Bu reform hareketlerinden sonra da 13 No’lu Protokole 09.01.2004 tarihinde imza koymuştur. Türkiye 13 No’lu Protokolü onaylamak üzere, 16.10.2005 Tarih ve 5409 Sayılı “İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesine Ek, Ölüm Cezasının Her Koşulda Kaldırılmasına Dair 13 No’lu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun” u çıkarmıştır. Bunun ardından, Bakanlar Kurulunun 17/11/2005 Tarih ve 2005/96849 sayılı kararı ile bu protokolün onaylanması kararlaştırılmış ve nihayet 13 No’lu Protokol Türkiye bakımından 01/06/2006 tarihinden itibaren yürürlük kazanmıştır.

Biz Müze içeriğinde idam hem 12 Eylül döneminde yasalarda ve uygulamadaki mevcudiyeti nedeniyle hem de siyasal muhaliflerin elimine edilmesi ve topluma göz dağı verilmesi için idam cezasının nasıl kullanışlı bir alet haline getirildiğini ,hukuksal süreçlerin nasıl manipüle edildiğini ortaya koyan boyutları nedeniyle ihlali türlerinden biri olarak kabul ettik.

1.4. HUKUK DIŞI/KEYFI İNFAZ
İnfaz kavramı, bir kimsenin Mahkemede yargılanması neticesi almış olduğu cezanın kesinleşmesi halinde, hükümde belirlenen cezanın, yine kanunun belirlediği şekilde yerine getirilmesidir. Bu tanımdan hareketle soruşturma ve yargılama olmaksızın bir kimsenin her hangi bir ceza ile cezalandırılması hiçbir istisna ve koşulda mümkün değildir.

Bir ihlal türü olarak burada yer verdiğimiz “Hukuk Dışı/keyfi İnfaz” kavramı, öncelikle devletin resmi görevlileri yada onların emir,talimat ve yönlendirmesi altında çalışan kişi ve gruplar tarafından gerçekleştirilen ve ölümle sonuçlanan fiillerdir. Yani İnfaz kelimesinin burada belirtilen anlamı sadece “ölüm” cezasını kapsamaktadır. Devletin resmi görevlilerinin karşı karşıya geldikleri olaylarda kişi ya da kişileri sağ olarak yakalayabilecek imkana sahip olmalarına rağmen, ellerinde bulunan yetkiyi politik sebeplerle bilerek kötüye kullanmaları sonucu bu kişi ya da kişilerin ölümüne yol açmaları Hukuk dışı/keyfi İnfaz bağlamı içinde değerlendirilmiştir.

Ekonomik ve Sosyal Konsey’in 1989 tarihli 1989/65 sayılı kararıyla kabul edilen HUKUKDIŞI, KEYFİ VE KISAYOLDAN İNFAZLARIN ETKİLİ BİÇİMDE ÖNLENMESİ VE SORUŞTURULMASINA DAİR PRENSİPLER, devletlere bu suçların işlenmesinin önüne geçilmesi açısından ciddi sorumluluklar ve yükümlülükler getirmiştir.

1.5. CİNSEL SALDIRI
Cinsel şiddet veya cinsel taciz olarak da adlandırılan Cinsel saldırı, bir kişinin rahatsız, korkmuş ve sindirilmiş hissetmesine neden olan her hangi bir cinsel veya cinselleştirilmiş davranıştır. Cinsel saldırı cins ve/veya yaş ayrımı olmaksızın herkese uygulanabilen bir ihlal türüdür. Cinsel saldırı politik arka planı olan olaylarda genellikle korkutma, cezalandırma, aşağılama saikleriyle yapılir. 12 Eylül 1980 darbesi ve devamında yaygın bir devlet politikası olarak uygulanan işkence ve kötü muameleler anlatılırken cinsel saldırı suçları genel insan hakları ihalleri arasında sayılmış bu suçların özgün kararkteri ve özeellikleri dikkate alınmadan davranılmış, çok fazla konuşulmamış, anlatılmamış ve hep üstü örtülmeye çalışılarak genel ifadelerle geçiştirilmiştir. İşkence ve cinsel saldırı mağdurları cinsel saldırıya maruz kalmayı yaşadığı yoğun utanç ve aşağılanma duygusu nedeniyle paylaş(a)mamış, kimileri de işkencenin bir çeşidi olarak görme eğilimini benimseyip, bu suçu tek başına bir suç olarak ele alıp öne çıkarmamayı tercih etmiştir.

2. KAYNAKLAR
Müze içeriği henüz 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra işlenen tüm hak ihlallerini kapsamıyor. Bu çalışma, belki de yıllarca tamamlanmaya açık bir müze çalışması olmaya devam edecektir. Çünkü bu Müze’nin bir çok hikayesi ancak 12 Eylül ve darbelerle gerçek anlamda bir yüzleşme iradesi gündeme geldiği zaman ve anlatımlarla arşivlerdeki belge ve bilgiler tüm yönleri ile açığa çıkıp birbiriyle konuşmaya başladığında tamamlanabilecektir.

İnsan hakları kuruluşlarının açıklamalarına göre …insan gözaltına alındı vs….

Amacımız ve hayalimiz bir gün müzeyi bu dönemde insan hakları ihallerine maruz kalan tüm siyasal muhalifleri /kesimleri içeren bir noktaya ulaştırmak. Görünmez alana itilen ve inkar edilen insan hakları ihallerini görünür kılmak ,tahribatı hissettirmeye aracı olmak için. Bir daha asla yaşanmasın diye.

12 Eylül Tarihsel Bellek Müzesini hazırlamaya başlamadan önce bu alanda bizden önce yapılmış tüm çalışmaları taradık . Farklı kurumların yaptığı çalışmalardan ilham alarak bir doğrulama metodolojisi oluşturduk. Bu metodolojı içinde kaynakları şöyle tanımladık:

2.1.BİRİNCİL KAYNAKLAR

2.1.1. Görüşmeler:
Topladığımız belge ve bilgilerin temel kaynaklarından biri gerçekleştirdiğimiz saha araştırmaları oldu. Bu saha araştırmalarında başta ihlale maruz kalanlar ve yakınları olmak üzere avukatlar, hak savunucuları ve aktivistler ile görüşmeler yaptık. Her görüşmeciden görüşmenin ve alınan belgelerin ne kadarını, hangi yollarla ve kimlerle paylaşabileceğimiz konusunda yazılı bir şekilde onay ve Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Kapsamında izin aldık. Müze içeriğinde paylaştığımız bilgiler görüşme yapılan kişinin paylaşılmasına izin verdiği bilgilerdir. Ancak anlatı ve görüşme bilgileri paylaşılırken, izinli dahi olsa görüşme yaptığımız kişiye zarar verebilecek hiçbir bilgiyi paylaşmamaya çalıştık. Bu çalışmada büyük bir iş birliği ve özveriyle bizimle görüşme yapmayı kabul etmiş olan ve yaşadıkları zor süreci bizimle paylaşmış olan kişilere, avukatlara, bu alanda mücadele birikim ve deneyimlerini bizimle paylaşan kurum ve kuruluşlara, bu çalışmalara bu şekilde dahil olmamakla birlikte ofislerini, çalışma alanlarını bizim çalışmamıza ve kullanımımıza sunan, ihlale uğrayanlara ve belgelerine ulaşmamızda gerek iletişim kurmak, gerek tanıştırmak görevini gönüllülükle üstlenen tüm dostlarımıza bir kez daha sonsuz teşekkürlerimizi belirtmek isteriz.

2.1.2 Hukuki belgeler:
Topladığımız belgelerin diğer bir temel kaynağı ise hukuki belgelerden topladığımız bilgiler oldu. Bu belgelere hak ihlalleri davalarıyla çok uzun zamandır meşgul olan hukukçu dostlarımızın ve dosya sahiplerinin destekleriyle ulaştık. Bilgileri oluştururken kullandığımız farklı kaynaklar arasında çelişkiler olduğunda hukuki verileri temel aldık. Bunun sebebi bu suçlarda cezasızlık uygulamasını kıracak yargılamalar yapılırsa dayanılacak olanın hukuk verisinin olması idi. Hukuk verileri içinde yerel mahkemelerdeki dava dosyaları, soruşturma dosyaları, şikayet dilekçelerinin yanı sıra tespit niteliğinde olan tutanaklar da diğer hukuki verilerimizi oluşturdu. Yine cezasızlıkla sonuçlanmış soruşturma ve dava dosyalarında mahkemeler tarafından dinlenmemiş tanıkların, yakınların anlatım, dilekçe ve beyanlarını da olay örgüsünde doğru veri ve birincil kaynak olarak kabul ettik. Sözlü tarih anlatımları ile hukuk verileri arasında bir çelişki olduğu durumlarda, hukuk verisine öncelik verirken anlatıya dayalı bilgiyi de ayrıca belirttik.

Dava ve soruşturma dosyalarında şüpheli olarak belirtilenlerin isimlerini ve az sayıda açılan davalarda yargılananların isimlerini Müze’nin amaç ve politikası anlamında açıkça belirterek bu kişilerin soruşturma veya dava sonunda ceza alıp almadıkları da dosyalara bağlı kalınarak olduğu gibi aktarıldı. Ancak kişi güvenliği anlamında herkesin erişimine açık olan belgelerde adres, doğum tarihi, doğum yeri gibi bilgilerin üzeri karartıldı.

Yine soruşturma ve dava dosyalarında yer alan hukuki belge ve tutanaklarda bulunan Hakim, Savcı, doktor ve bilirkişi isimlerine yargılama ve mahkeme süreçlerinin gizlilik kararı olmadığı sürece aleni olması nedeniyle açıkça yer verildi.

2.1.3. Hak örgütleri raporları/belgeleri:
Müze’yi oluştururken bu alanda bizden önce çalışmış pek çok örgüt, ama en çok da İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) tarafından yayımlanmış raporlara ve çalışmalara dayandık. Özellikle Cumartesi İnsanları’nın oluşturduğu muazzam birikimden faydalandık. Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü, İşkenceyi Önleme Komitesi Raporları, işkenceyi önleme konusunda çalışmış olan insan hakları kuruluşlarının raporlarına dayandık.

2.1.4. Türkiye Büyük Millet Meclisi raporları:
Az sayıda da olsa Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde ve çoğunlukla TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu ve alt komisyonlar tarafından hazırlanmış onaylanmış ve onaylanmamış ilgili raporları da birincil kaynak olarak esas aldık.

2.2. İKINCIL KAYNAKLAR

2.2.1. Yazılı basında çıkan bilgiler:
Askeri darbenin gerçekleştiği ve sonrası dönemlerde farklı yazılı basın organlarında çıkan bilgileri arşiv taraması yoluyla derliyor, karşılaştırıyor ve ikincil kaynak olarak kullanıyoruz.

2.2.2. Online siteler ve haberlerde çıkan bilgiler:
Bir diğer ikincil kaynağımız ağır insan hakları ihlallerine dair internet üzerinde farklı haber siteleri veya kaynak sitelerde bulunan bilgiler. Site içeriklerini tarıyor, bilgileri karşılaştırıyor ve doğrulanması halinde ikincil kaynak olarak kullanıyoruz.

2.2.3. İkincil literatür:
Askeri darbe ve sonrasına dair yayınlanan gazetecilik, araştırma, tanıklık ve anı kitaplarını kapsayan literatür taramasından edindiğimiz veriler.

3. VERİ DOĞRULAMA

Türkiye Araştırmaları Enstitüsü bu veri tabanında kamuoyu ile paylaştığı verinin doğruluğunu yayınlamadan önce kontrol ediyor. Toplanan veri, eğer birincil kaynaklar tarafından doğrulanmamışsa, yayınlanmadan önce en az iki bağımsız kaynaktan karşılaştırmalı olarak kontrol ederek yayınlayıp yayınlamamay karar veriyor.

4. FARKLI KAYNAKLARDA ADI ŞÜPHELİ OLARAK ANILAN KİŞİLER VE DÖNEMİN POLİTİK SORUMLULARI

Müze’yi oluştururken kullandığımız kaynaklarda ihlallerin meydana geldiği Askeri Darbeyi emir komuta zinciri içinde gerçekleştiren tüm askeri personel,, sonrasında kurulan hükümette devlet kademesinin karar verici mevkilerinde bulunan siyasi figürler, istihbarat görevlilerini ve de Sıkıyönetim kaldırıldıktan sonra göreve getirilen OHAL Valilerini Politik Sorumlular olarak kabul edip paylaşıyoruz. Ayrıca Jandarma ve Emniyet Müdürlerini de Ceza Hukuku’nda asli fail olmasa dahi amirin sorumluluğu kapsamında, ihlalden sorumlu olanlar olarak kabul ediyoruz. Zira bu kişilerin büyük çoğunluğu sorumlu olmalarına rağmen Müze kapsamında şimdilik beş başlıkta belirlenen ihlallerden yargılanmadılar. İnsan hakları ihalllerinin tüm sorumlularının yargı önünde hesap vermesi ve adaletin bir nebze de olsa tesis edilebilmesi, tekrarın önlenmesi için asli ve feri faillerin yargı önünde hesap vermelerinin sağlanması gerektiğini düşünüyoruz.Cezasızlık olgusu ancak bu yolla ve ısrarlı mücadele ile geriletilebilir

BİLGİ VE KATKI

Müze içeriğinde yer alan tüm belge ve bilgilerin doğru olması için çok dikkatli olmaya çaba harcadık. Elbette ki tüm özen ve dikkatimize rağmen olmasından son derece rahatsızlık duyacağımız eksik ve yanlışlar olabilir. Bu nedenle bize ulaşmanız halinde derhal düzeltme yoluna gideceğimizi belrtmek isteriz. Gerek olası yanlışlar gerekse eksikleri gidermek, çalışmayı genişletmek adına bilgi ve belgeleri tarafımıza [email protected] mail adresine mail göndererek iletebilirsiniz. Türkiye Araştırmaları Enstitüsü Müze’nin amaç ve politikaları doğrultusunda her türlü bilgi, belge, görsel paylaşımı ve işbirliği için başvuru ve önerilerine açıktır.
http://ethics.americananthro.org/category/statement/

Tarihsel Adalet İçin Bellek Müzesi içinde yer alan her türlü doküman ve anlatımlar Türkiye Araştırmaları Enstitüsü tarafından Türkiye’de 12 Eylül 1980 darbesi sonrası yaşanan ağır insan hakları ihlallerini belgelemek suretiyle bu ihlallerin yapısını ortaya koymak, farklı kaynaklarda ihlallerle ilgili şüpheli, sanık, sorumlu olarak belirtilen kişiler ile dönemin askeri, idari ve politik sorumlularının isimlerini unutmamak ve ihlaller sonucu yaşamını yitiren kişilerin hikayelerini kayıt altına almak amacıyla oluşturuldu. Burada, ismini tek tek saymayacağımız tüm kişi, kurum ve oluşumların bu alanda yaptıkları değerli çalışmaları ve mücadelelerinden de yararlanarak dijital ortamda herkesin kolay erişimini sağlamak adına mütevazi bir dijital belgeleme çalışması yapmaya gayret ettik. Elimizden geldiğince tüm kaynaklara ulaşmaya çalıştık, eşit ve kapsayıcı davranmaya büyük özen gösterdik.Umarız darbenin sınırlı bir tarih aralığında yapılıp bitmediğini, bu sürecin politik olarak aşama aşama ve farklı hamle ve pratiklerle bugünümüzü ve geleceğimizi nasıl şekillendirip değiştirdiğini ortaya koyabilen, geçmişin, bugünün ve de geleceğin değerlendirmesinin hep birlikte yapılabilmesine ve yüzleşmeye katkı sağlayabilen bir çalışma olur.

METODOLOJİ

Türkiye Araştırmaları Enstitüsü olarak bu Müze’nin tüm içeriğinde yer alan belge, bilgi, fotoğraf, yazılı ve sözlü anlatımların, yazılı ve görsel her türlü dokümanın düzenlenmesi ve sitede yer verilmesinde bazı kavram, düşünce ve kriterler üzerinden hareket edilmiştir. Buna göre;

1. TANIM
Müze’nin oluşturulmasında 12 Eylül 1980 Darbesi döneminde devlet tarafından neredeyse “olağan yaşam pratiği” haline getirilen “Ağır İnsan Hakları İhlallerinden” yola çıkılmış ve bu ihlallerden şimdilik beş ihlal türü üzerinden tüm koleksiyonların içeriği belirlenmiştir.

Bu İhlal türleri İşkence, Zorla Kaybetme, Hukuk dışı/keyfi İnfaz, İdam, Cinsel Saldırı suçlarıdır. Burada “tanım” başlığında, İnsan hakları kavramından başlamak üzere beş ihlal türünün çalışmamızda esas aldığımız tanım ve yaklaşımlarına yer verilecektir.

İnsan haklarının kavramının en güçlü görünümleri 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile 04 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakla ı Sözleşmesinde yer alır. Türkiye tarafından 1954’te onaylanmış olan ve iç mevzuatımızın bir parçasını oluşturan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, temel hak ve özgürlükleri: yaşama hakkı, işkence, insanlık dışı veya küçültücü muamele yasağı, kölelik ve zorla çalıştırma yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, suç ve cezaların kanuniliği, özel hayat, aile hayatı ve haberleşmenin gizliliği, düşünce, din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü, toplantı, dernek ve sendika kurma özgürlüğü, evlenme ve aile kurma hakkı, şikayet hakkı, ayrım yapma yasağı olarak belirlemiştir. Sonrasında düzenlenen protokollerle bu haklara: mülkiyet hakkı, eğitim ve öğrenim hakkı, seçim hakkı, yerleşme ve seyahat özgürlüğü gibi yeni haklar eklenmiştir.

Belirtilen temel hak ve özgürlüklerden yaşama hakkı, işkence, insanlık dışı veya küçültücü muamele yasağı, kölelik ve zorla çalıştırma yasağı gibi kategorilerde düzenlenen bazılarına siyasi şiddetin bir tezahürü olarak politik, kurumsal ve ideolojik sebeplerle ve yaygın bir şekilde müdahale edilmesi ile ağır insan hakları ihlallerini ortaya çıkmış olur ve elbette ağır insan hakları ihlalleri her zaman spesifik bir politik, kurumsal ve ideolojik bağlam içerisinde meydana getirilir. Silahlı çatışma dönemlerinde olduğu gibi askeri darbe, siyasi karışıklık veya muhaliflerin bastırılmaya çalışıldığı diğer dönemlerde de devletlerin iktidarlarını koruma ve sürdürmenin bir yöntemi olarak başvurduğu söz konusu ihlaller, bu politik anlam ve amaca hizmet eder. Uluslararası insan hakları hukukuna ait olan “ağır insan hakları ihlalleri” terimi, herhangi bir sözleşmede açıkça tanımlanmış veya hangi ihlallerin bu kapsamda değerlendirileceği sınırlı bir biçimde sayılmış değildir. Bu kavram Uluslararası Ceza Hukuku ve İnsan Hakları Hukukunun bir kavramı olarak gelişmeye ve değişmeye devam etmektedir.

1.1. İŞKENCE
09.12.1975 tarihli Birleşmiş Milletler İşkence ve Diğer Zalimane, Gayriinsani ya da Aşağılayıcı Muamele ya da Cezaya Maruz Bırakılmaya Karşı Tüm Kişilerin Korunması Bildirisi’ne göre işkence; bir kişi üzerinde kasıtlı biçimde uygulanan ve o kişiden ya da üçüncü bir kişiden bilgi edinmek yahut itiraf elde etmek; o kişinin gerçekleştirdiği yahut gerçekleştirdiğinden kuşku duyulan eylemden ötürü onu cezalandırmak; ya da o kişiyi ya da başka kişileri korkutmak için bir kamu görevlisi tarafından bizzat yahut teşviki suretiyle yapılan ve gerek fiziksel gerekse manevi ağır acı ve ıstırap veren herhangi bir eylem olarak tanımlanmıştır.

Bu tanımdan yola çıkarak bu Müze’de ihlal türü olarak belirtilen “işkence” kapsamına, biçim ve yöntem olarak fiziksel ve manevi olarak acı ve ıstırap verici eylem, insan onuruna saldırı teşkil eden her türlü eylemin yanı sıra siyasi/politik saiklerle ya da ayrımcılık sebebiyle cezalandırmak saikiyle yapılan gerçeğe aykırı tıbbi rapor ve mütalaa verme, tıbben tedavi etmeme gibi yöntemler de ihlal türlerinden “işkence” başlığında tanımlanmıştır.

Yine ihlal suçundan sorumlu olanlar olarak; bu suçu asli fail sıfatı ile bizzat işleyenlerin yanı sıra feri fail sıfatıyla her türlü yardım, kolaylaştırma, gerçeği değiştirmeye yönelik her türlü gerçeğe aykırı belge düzenleme (gerçeği çarpıtmaya yönelik raporlar düzenleyen, uygun tedavileri yapmayan doktorlar da dahil) Emniyet ve Jandarma görevlileri dışında da devletin diğer kurumlarında görevli diğer tüm kamu görevlileri gerçeğe aykırı rapor düzenleyen doktorlar ve diğer kişiler de belirtilmiştir.

Yine Müze içeriğinde dönemin politik ve askeri sorumluları da ihlallerden “sorumlu” olanlar olarak belirtilmiş ve kullanılmıştır.

1.2. ZORLA KAYBETME
Zorla kaybetme suçunun tanımında Birleşmiş Milletler Herkesin Zorla Kaybetmelere Karşı Korunması Hakkında Uluslararası Sözleşme esas alınmıştır. Sözleşme zorla kaybetme suçunu “… devlet görevlilerinin ya da devletin yetkilendirmesi, desteği veya göz yummasıyla hareket eden kişilerin ya da kişi gruplarının gözaltına alma, tutuklama, kaçırma ya da diğer herhangi bir biçimde özgürlükten yoksun bırakması ve bu durumdaki bir kimseyi, özgürlükten yoksun bırakmayı kabul etmenin reddedilmesi veya kaybedilen kişinin akıbetinin ya da nerede olduğunun gizlenmesiyle, hukukun koruması dışına çıkarması.” olarak tanımlıyor. Bu tanım zorla kaybetmeyi bizim de kabul ettiğimiz üzere bir devlet suçu olarak ele almaktadır.

1.3.İDAM
Telafisi olmayan, insan onuruna aykırı bir ceza biçimi olan idam cezası, insan hakları hukuku alanında yaşam hakkının ihlali olarak tanımlanarak belirlenmiştir. Ancak Uluslararası insan hakları hukuku alanında verilen mücadeleler sonucu ölüm cezası oldukça yakın zamanda çıkarılan sözleşme ve protokollerle “yaşam hakkının ihlali” bağlamında kaldırılması sağlanabilmiştir.
İlk olarak 23.03.1976 tarihinde yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 6. Maddesinde yaşam hakkı bağlamında ölüm cezası yasaklanmış ve ölüm cezasına istisna koşulların mevcudiyeti durumunda başvurulabileceği belirtilmiştir. Sözleşmenin 6. Maddesi;

Türkiye ise MSHS’yi 15/08/2000 tarihinde imzalamıştır. Söz konusu belge, Türkiye bakımından 23/12/2003 tarihinden itibaren hüküm doğurmaya başlamıştır.

MSHS’ne imza koymuş bulunan devletlerin imzasına açılan Ek Seçimlik 2 No’lu Protokol ise 11.07.1991 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ek Seçimlik 2 No’lu Protokol, “barış zamanı-savaş zamanı” ayırımını öngörerek ölüm cezasını “barış zamanı” bakımından kaldıran bir belgedir.

Türkiye bu protokole 06/04/2004 tarihinde imza koymuştur. Daha sonra da onaylamak üzere “Ölüm Cezasının Kaldırılmasını Amaçlayan, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmeye Ek İkinci İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun”u çıkarmıştır. Sonuç olarak da söz konusu protokol Türkiye bakımından 02/06/2006 tarihinden itibaren yürürlük kazanmıştır. Böylece ölüm cezası Türkiye açısından, ciddi nitelikli askeri suçlar haricinde savaş zamanı varlığını sürdürmekte iken barış zamanı açısından tamamen kaldırılmış bulunmaktadır.

Sonrasında ise 01.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 No’lu Ek Protokolü ile Barış Zamanı Ölüm Cezasının Kaldırılması düzenlenmiştir. Bu protokol barış zamanı ve savaş zamanı olarak ikili bir ayrım yapmıştır.

Türkiye 6 No’lu Protokolü 15.01.2003 tarihinde imzalamıştır ve onaylamak üzere 26.06.2003 Tarih ve 4913 Sayılı “İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Korumaya İlişkin 11 No’lu Protokol ile Değişik Avrupa Sözleşmesine Ek 6 No’lu Ölüm Cezasının Kaldırılmasına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun”u çıkarmıştır. Daha sonra Bakanlar Kurulunun 15.08.2003 tarih ve 2003/6069 sayılı kararı ile bu protokolün onaylanması kararlaştırılmış ve nihayet protokol Türkiye bakımından 01/12/2003 tarihinden itibaren yürürlük kazanmıştır.

Son olarak 01.07.2003 tarihinde 19 devlet tarafından onaylanarak yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 13 nolu Ek Protokolü ise savaş zamanı ve barış zamanı ayrımı yapmaksızın ölüm cezasını tümüyle ortadan kaldırmaktadır.

Türkiye 13 No’lu Protokolü onaylayıp yürürlük kazanmasından önce, Anayasa ve Türk Ceza Kanunu’nda ölüm cezasının kaldırılması ile ilgili gerekli değişiklikleri yapmıştır. Bu reform hareketlerinden sonra da 13 No’lu Protokole 09.01.2004 tarihinde imza koymuştur. Türkiye 13 No’lu Protokolü onaylamak üzere, 16.10.2005 Tarih ve 5409 Sayılı “İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesine Ek, Ölüm Cezasının Her Koşulda Kaldırılmasına Dair 13 No’lu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun” u çıkarmıştır. Bunun ardından, Bakanlar Kurulunun 17/11/2005 Tarih ve 2005/96849 sayılı kararı ile bu protokolün onaylanması kararlaştırılmış ve nihayet 13 No’lu Protokol Türkiye bakımından 01/06/2006 tarihinden itibaren yürürlük kazanmıştır.

Biz Müze içeriğinde idam hem 12 Eylül döneminde yasalarda ve uygulamadaki mevcudiyeti nedeniyle hem de siyasal muhaliflerin elimine edilmesi ve topluma göz dağı verilmesi için idam cezasının nasıl kullanışlı bir alet haline getirildiğini ,hukuksal süreçlerin nasıl manipüle edildiğini ortaya koyan boyutları nedeniyle ihlali türlerinden biri olarak kabul ettik.

1.4. HUKUK DIŞI/KEYFI İNFAZ
İnfaz kavramı, bir kimsenin Mahkemede yargılanması neticesi almış olduğu cezanın kesinleşmesi halinde, hükümde belirlenen cezanın, yine kanunun belirlediği şekilde yerine getirilmesidir. Bu tanımdan hareketle soruşturma ve yargılama olmaksızın bir kimsenin her hangi bir ceza ile cezalandırılması hiçbir istisna ve koşulda mümkün değildir.

Bir ihlal türü olarak burada yer verdiğimiz “Hukuk Dışı/keyfi İnfaz” kavramı, öncelikle devletin resmi görevlileri yada onların emir,talimat ve yönlendirmesi altında çalışan kişi ve gruplar tarafından gerçekleştirilen ve ölümle sonuçlanan fiillerdir. Yani İnfaz kelimesinin burada belirtilen anlamı sadece “ölüm” cezasını kapsamaktadır. Devletin resmi görevlilerinin karşı karşıya geldikleri olaylarda kişi ya da kişileri sağ olarak yakalayabilecek imkana sahip olmalarına rağmen, ellerinde bulunan yetkiyi politik sebeplerle bilerek kötüye kullanmaları sonucu bu kişi ya da kişilerin ölümüne yol açmaları Hukuk dışı/keyfi İnfaz bağlamı içinde değerlendirilmiştir.

Ekonomik ve Sosyal Konsey’in 1989 tarihli 1989/65 sayılı kararıyla kabul edilen HUKUKDIŞI, KEYFİ VE KISAYOLDAN İNFAZLARIN ETKİLİ BİÇİMDE ÖNLENMESİ VE SORUŞTURULMASINA DAİR PRENSİPLER, devletlere bu suçların işlenmesinin önüne geçilmesi açısından ciddi sorumluluklar ve yükümlülükler getirmiştir.

1.5. CİNSEL SALDIRI
Cinsel şiddet veya cinsel taciz olarak da adlandırılan Cinsel saldırı, bir kişinin rahatsız, korkmuş ve sindirilmiş hissetmesine neden olan her hangi bir cinsel veya cinselleştirilmiş davranıştır. Cinsel saldırı cins ve/veya yaş ayrımı olmaksızın herkese uygulanabilen bir ihlal türüdür. Cinsel saldırı politik arka planı olan olaylarda genellikle korkutma, cezalandırma, aşağılama saikleriyle yapılir. 12 Eylül 1980 darbesi ve devamında yaygın bir devlet politikası olarak uygulanan işkence ve kötü muameleler anlatılırken cinsel saldırı suçları genel insan hakları ihalleri arasında sayılmış bu suçların özgün kararkteri ve özeellikleri dikkate alınmadan davranılmış, çok fazla konuşulmamış, anlatılmamış ve hep üstü örtülmeye çalışılarak genel ifadelerle geçiştirilmiştir. İşkence ve cinsel saldırı mağdurları cinsel saldırıya maruz kalmayı yaşadığı yoğun utanç ve aşağılanma duygusu nedeniyle paylaş(a)mamış, kimileri de işkencenin bir çeşidi olarak görme eğilimini benimseyip, bu suçu tek başına bir suç olarak ele alıp öne çıkarmamayı tercih etmiştir.

2. KAYNAKLAR
Müze içeriği henüz 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra işlenen tüm hak ihlallerini kapsamıyor. Bu çalışma, belki de yıllarca tamamlanmaya açık bir müze çalışması olmaya devam edecektir. Çünkü bu Müze’nin bir çok hikayesi ancak 12 Eylül ve darbelerle gerçek anlamda bir yüzleşme iradesi gündeme geldiği zaman ve anlatımlarla arşivlerdeki belge ve bilgiler tüm yönleri ile açığa çıkıp birbiriyle konuşmaya başladığında tamamlanabilecektir.

İnsan hakları kuruluşlarının açıklamalarına göre …insan gözaltına alındı vs….

Amacımız ve hayalimiz bir gün müzeyi bu dönemde insan hakları ihallerine maruz kalan tüm siyasal muhalifleri /kesimleri içeren bir noktaya ulaştırmak. Görünmez alana itilen ve inkar edilen insan hakları ihallerini görünür kılmak ,tahribatı hissettirmeye aracı olmak için. Bir daha asla yaşanmasın diye.

12 Eylül Tarihsel Bellek Müzesini hazırlamaya başlamadan önce bu alanda bizden önce yapılmış tüm çalışmaları taradık . Farklı kurumların yaptığı çalışmalardan ilham alarak bir doğrulama metodolojisi oluşturduk. Bu metodolojı içinde kaynakları şöyle tanımladık:

2.1.BİRİNCİL KAYNAKLAR

2.1.1. Görüşmeler:
Topladığımız belge ve bilgilerin temel kaynaklarından biri gerçekleştirdiğimiz saha araştırmaları oldu. Bu saha araştırmalarında başta ihlale maruz kalanlar ve yakınları olmak üzere avukatlar, hak savunucuları ve aktivistler ile görüşmeler yaptık. Her görüşmeciden görüşmenin ve alınan belgelerin ne kadarını, hangi yollarla ve kimlerle paylaşabileceğimiz konusunda yazılı bir şekilde onay ve Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Kapsamında izin aldık. Müze içeriğinde paylaştığımız bilgiler görüşme yapılan kişinin paylaşılmasına izin verdiği bilgilerdir. Ancak anlatı ve görüşme bilgileri paylaşılırken, izinli dahi olsa görüşme yaptığımız kişiye zarar verebilecek hiçbir bilgiyi paylaşmamaya çalıştık. Bu çalışmada büyük bir iş birliği ve özveriyle bizimle görüşme yapmayı kabul etmiş olan ve yaşadıkları zor süreci bizimle paylaşmış olan kişilere, avukatlara, bu alanda mücadele birikim ve deneyimlerini bizimle paylaşan kurum ve kuruluşlara, bu çalışmalara bu şekilde dahil olmamakla birlikte ofislerini, çalışma alanlarını bizim çalışmamıza ve kullanımımıza sunan, ihlale uğrayanlara ve belgelerine ulaşmamızda gerek iletişim kurmak, gerek tanıştırmak görevini gönüllülükle üstlenen tüm dostlarımıza bir kez daha sonsuz teşekkürlerimizi belirtmek isteriz.

2.1.2 Hukuki belgeler:
Topladığımız belgelerin diğer bir temel kaynağı ise hukuki belgelerden topladığımız bilgiler oldu. Bu belgelere hak ihlalleri davalarıyla çok uzun zamandır meşgul olan hukukçu dostlarımızın ve dosya sahiplerinin destekleriyle ulaştık. Bilgileri oluştururken kullandığımız farklı kaynaklar arasında çelişkiler olduğunda hukuki verileri temel aldık. Bunun sebebi bu suçlarda cezasızlık uygulamasını kıracak yargılamalar yapılırsa dayanılacak olanın hukuk verisinin olması idi. Hukuk verileri içinde yerel mahkemelerdeki dava dosyaları, soruşturma dosyaları, şikayet dilekçelerinin yanı sıra tespit niteliğinde olan tutanaklar da diğer hukuki verilerimizi oluşturdu. Yine cezasızlıkla sonuçlanmış soruşturma ve dava dosyalarında mahkemeler tarafından dinlenmemiş tanıkların, yakınların anlatım, dilekçe ve beyanlarını da olay örgüsünde doğru veri ve birincil kaynak olarak kabul ettik. Sözlü tarih anlatımları ile hukuk verileri arasında bir çelişki olduğu durumlarda, hukuk verisine öncelik verirken anlatıya dayalı bilgiyi de ayrıca belirttik.

Dava ve soruşturma dosyalarında şüpheli olarak belirtilenlerin isimlerini ve az sayıda açılan davalarda yargılananların isimlerini Müze’nin amaç ve politikası anlamında açıkça belirterek bu kişilerin soruşturma veya dava sonunda ceza alıp almadıkları da dosyalara bağlı kalınarak olduğu gibi aktarıldı. Ancak kişi güvenliği anlamında herkesin erişimine açık olan belgelerde adres, doğum tarihi, doğum yeri gibi bilgilerin üzeri karartıldı.

Yine soruşturma ve dava dosyalarında yer alan hukuki belge ve tutanaklarda bulunan Hakim, Savcı, doktor ve bilirkişi isimlerine yargılama ve mahkeme süreçlerinin gizlilik kararı olmadığı sürece aleni olması nedeniyle açıkça yer verildi.

2.1.3. Hak örgütleri raporları/belgeleri:
Müze’yi oluştururken bu alanda bizden önce çalışmış pek çok örgüt, ama en çok da İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) tarafından yayımlanmış raporlara ve çalışmalara dayandık. Özellikle Cumartesi İnsanları’nın oluşturduğu muazzam birikimden faydalandık. Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü, İşkenceyi Önleme Komitesi Raporları, işkenceyi önleme konusunda çalışmış olan insan hakları kuruluşlarının raporlarına dayandık.

2.1.4. Türkiye Büyük Millet Meclisi raporları:
Az sayıda da olsa Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde ve çoğunlukla TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu ve alt komisyonlar tarafından hazırlanmış onaylanmış ve onaylanmamış ilgili raporları da birincil kaynak olarak esas aldık.

2.2. İKINCIL KAYNAKLAR

2.2.1. Yazılı basında çıkan bilgiler:
Askeri darbenin gerçekleştiği ve sonrası dönemlerde farklı yazılı basın organlarında çıkan bilgileri arşiv taraması yoluyla derliyor, karşılaştırıyor ve ikincil kaynak olarak kullanıyoruz.

2.2.2. Online siteler ve haberlerde çıkan bilgiler:
Bir diğer ikincil kaynağımız ağır insan hakları ihlallerine dair internet üzerinde farklı haber siteleri veya kaynak sitelerde bulunan bilgiler. Site içeriklerini tarıyor, bilgileri karşılaştırıyor ve doğrulanması halinde ikincil kaynak olarak kullanıyoruz.

2.2.3. İkincil literatür:
Askeri darbe ve sonrasına dair yayınlanan gazetecilik, araştırma, tanıklık ve anı kitaplarını kapsayan literatür taramasından edindiğimiz veriler.

3. VERİ DOĞRULAMA

Türkiye Araştırmaları Enstitüsü bu veri tabanında kamuoyu ile paylaştığı verinin doğruluğunu yayınlamadan önce kontrol ediyor. Toplanan veri, eğer birincil kaynaklar tarafından doğrulanmamışsa, yayınlanmadan önce en az iki bağımsız kaynaktan karşılaştırmalı olarak kontrol ederek yayınlayıp yayınlamamay karar veriyor.

4. FARKLI KAYNAKLARDA ADI ŞÜPHELİ OLARAK ANILAN KİŞİLER VE DÖNEMİN POLİTİK SORUMLULARI

Müze’yi oluştururken kullandığımız kaynaklarda ihlallerin meydana geldiği Askeri Darbeyi emir komuta zinciri içinde gerçekleştiren tüm askeri personel,, sonrasında kurulan hükümette devlet kademesinin karar verici mevkilerinde bulunan siyasi figürler, istihbarat görevlilerini ve de Sıkıyönetim kaldırıldıktan sonra göreve getirilen OHAL Valilerini Politik Sorumlular olarak kabul edip paylaşıyoruz. Ayrıca Jandarma ve Emniyet Müdürlerini de Ceza Hukuku’nda asli fail olmasa dahi amirin sorumluluğu kapsamında, ihlalden sorumlu olanlar olarak kabul ediyoruz. Zira bu kişilerin büyük çoğunluğu sorumlu olmalarına rağmen Müze kapsamında şimdilik beş başlıkta belirlenen ihlallerden yargılanmadılar. İnsan hakları ihalllerinin tüm sorumlularının yargı önünde hesap vermesi ve adaletin bir nebze de olsa tesis edilebilmesi, tekrarın önlenmesi için asli ve feri faillerin yargı önünde hesap vermelerinin sağlanması gerektiğini düşünüyoruz.Cezasızlık olgusu ancak bu yolla ve ısrarlı mücadele ile geriletilebilir

BİLGİ VE KATKI

Müze içeriğinde yer alan tüm belge ve bilgilerin doğru olması için çok dikkatli olmaya çaba harcadık. Elbette ki tüm özen ve dikkatimize rağmen olmasından son derece rahatsızlık duyacağımız eksik ve yanlışlar olabilir. Bu nedenle bize ulaşmanız halinde derhal düzeltme yoluna gideceğimizi belrtmek isteriz. Gerek olası yanlışlar gerekse eksikleri gidermek, çalışmayı genişletmek adına bilgi ve belgeleri tarafımıza [email protected] mail adresine mail göndererek iletebilirsiniz. Türkiye Araştırmaları Enstitüsü Müze’nin amaç ve politikaları doğrultusunda her türlü bilgi, belge, görsel paylaşımı ve işbirliği için başvuru ve önerilerine açıktır.